KENDİSİNDEN 100 YIL
SONRASINA YÖNELİK
YAPTIĞI
AÇIKLAMALAR
ÜSTAD'IN "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER"
İFADESİ HZ. MEHDİ (A.S.)'IN ZUHUR
DÖNEMİNE İŞARETTİR
Aziz kardeşlerim,
Eski Said'in matbu eski eserlerinden birisi elime geçti.
Merak ve dikkatle baktım. Bu gelen fıkra kalbe geldi.
Münasipse Mektubat âhirinde yazılsın.
Evvelâ: Hürriyetin üçüncü senesinde aşâirler arasında
meşrutiyet-i meşruayı aşâire tam bildirmek ve kabul ettirmek
için Ertuş aşâiri içinde hususan Küdan ve Mamhuran'a verdiği
ders ve 1329'da Matbaa-i Ebüzziya'da tab edilen, kırk bir sene
evvel tab edilmiş, fakat maatteessüf yirmi otuz seneden beri
arıyordum, bulamamıştım. Bu defa birisi bir nüsha bulup bana
göndermiş. Ben de Eski Said kafasını alıp ve Yeni Said'in sünuhatıyla
dikkatle mütalâa ettim. Anladım ki, Eski Said acip bir
hiss-i kablelvuku ile, otuz kırk sene sonra şimdi vukua gelen
vukuat-ı maddiye ve mâneviyeyi hissetmiş. Ve bedevî Ekrad
aşâiri perdesi arkasında, bu zamanın medenî perdesini kendilerine
maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve
hakikî bedevî ve hakikî mürteci, yani, bu milleti, İslâmiyetten
evvelki âdetlerine sevk eden hainleri görmüş gibi, onlarla konuşup
başlarına vuruyor.
Saniyen: O matbu eserin yüz beşinci sayfadan tâ yüz dokuza
kadar parçaya dikkatle baktım. O zamanda aşâire ders
verdiğim o sualler ve cevaplar vaktinde, mühim bir veli içlerinde
bulunuyormuş. Benim de haberim yok. O makamda şiddetli
itiraz etti. Dedi:
"Sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi de
tahkir ediyorsun. Âhir zamandır. Gittikçe daha fenalaşacak."
O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:
Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için mi
tedennî dünyasıdır? Öyle mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım.
Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki insanlarla konuşacağım:
EY YÜZDEN tâ üç yüz seneden SONRAKİ (bu ifade bazı
nur sitelerinde "ey yüzden..." ifadesi çıkarılarak "ta üç yüz
seneden sonraki..." olarak yazılmıştır.) YÜKSEK ASRIN ARKASINDA
GİZLENMİŞ, SÂKİTÂNE BENİM SÖZÜMÜ
DİNLEYEN VE BİR NAZAR-I HAFİYY-İ GAYBÎ İLE BENİ
TEMÂŞÂ EDEN SAİD, HAMZA, ÖMER, OSMAN, YUSUF,
AHMED, V.S. SİZE HİTAP EDİYORUM. TARİH DENİLEN
MÂZİ DERELERİNDEN SİZİN YÜKSEK İSTİKBALİNİZE
UZANAN TELSİZ TELGRAFLA SİZİNLE KONUŞUYORUM.
NE YAPAYIM, ACELE ETTİM, KIŞTA GELDİM. SİZ
İNŞAALLAH CENNET-ÂSÂ BİR BAHARDA GELİRSİNİZ.
ŞİMDİ EKİLEN NUR TOHUMLARI ZEMİNİNİZDE ÇİÇEK
AÇACAKLAR. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına
geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin
birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir
eden toprağın kapıcısının başına takınız. Yâni, İhtiyar
Risalesinin On Üçüncü Ricasında beyan ettiği gibi,
Medresetü'z-Zehranın mekteb-i iptidaîsi ve Van'ın yekpare taşı
olan kalesinin altında bulunan Horhor medresemin vefat etmesi
ve Anadolu'da bütün medreselerin kapatılmasıyla vefat etmelerine
işaret ederek, umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde
olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli
Van Kalesi mezartaşı olmuş. "EY YÜZ SENE SONRA GELENLER!
(Üstad'ın buradaki "yüz sene sonra gelenler" ifadesi
bazı nur sitelerince "ey üç yüz sene sonra gelenler" olarak
değiştirilmiştir.) 'ŞU KALENİN BAŞINDA BİR MEDRESE-İ
NURİYE ÇİÇEĞİNİ YAPINIZ. CİSMEN DİRİLMEMİŞ, FAKAT
RUHEN BÂKİ VE GENİŞ BİR HEYETTE YAŞAYAN
MEDRESETÜ'Z-ZEHRAYI CİSMANÎ BİR SURETTE BİNA
EDİNİZ" DEMEKTİR. ZATEN ESKİ SAİD EKSER HAYATI
O MEDRESENİN HAYALİYLE GİTMİŞ VE O MATBU Rİ-
SALENİN 147'NCİ SAYFADAN TÂ 157'NCİ SAYFAYA KADAR
MEDRESETÜ'Z-ZEHRANIN TESİSİNE VE FAYDALARINA
DAİR EHEMMİYETLİ HAKİKATLERİ YAZMIŞ.
(Emirdağ Lahikası, Sayfa: 343-344)
BEDİÜZZAMAN KENDİSİNDEN YÜZ SENE
SONRA
HZ. MEHDİ (A.S.)'IN CEMALİNİN
GÖRÜLECEĞİNİ
İFADE ETMİŞTİR
Sual: "Tarif ettiğin meşrûtiyetin ne miktarı bize gelmiş ve
niçin bütün gelmiyor?"
Cevap: Ancak on kısımdan bir kısmı size gelebilmiş. Zîra
sizin şu vahşetengiz, cehalet-perver husumetefza olan sarp dağ
ve derelerinizdeki vahşet ayılarından, cehalet ejderhasından,
husûmet kurtlarından bîçare meşrûtiyet korkar, kolaylıkla gelmeye
cesaret edemez. EĞER SİZ TENBEL KALIP DA ONUN
YOLUNU YAPMAZSANIZ, TENBELLİK ETSENİZ, YÜZ SENE
SONRA TAMAMEN CEMÂLİNİ GÖRECEKSİNİZ. ZÎ-
RA SİZİNLE İSTANBUL ARASINDAKİ MESAFE BİR AYLIKTIR;
fakat sizinle ehl-i meşrûtiyet arasındaki mesafe bin
aydan fazladır. Zîra eski zamanın adamlarına benzersiniz. O
nazik meşrû-tiyet, İstanbul havalisindeki yılanlardan kurtulsa,
şu uzun mesafeden geçmekle, cehalet gibi müthiş bataklığı,
fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husûmet gibi gayet keyşer dağları
katetmekle beraber, eşkiyaya rast gelecektir. Ezcümle, bazı
ceza-i sezasını hazmetmeyen, bir kısım da başkasının etini yemekten
dişi çıkarılan ve bazı bir meşhur bektaşi gibi mânâ verenler,
yol üzerine çıkıp, gasp ve garet edi-yorlar. Daha onların
öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bazı bahane ile, parça
parça etmek istiyorlar. Öyle ise, ona bir yol veyahut bir balon
yapınız. (Beyanat ve Tenvirler, Sayfa: 75-76)
(Üstad BU SÖZÜ ESERİNE 1910-1911 TARİHİNDE YAZMIŞTIR.
BU TARİHTEN YÜZ SENE SONRASI İSE 2010-
2011 TARİHLERİNE DENK GELMEKTEDİR. DOĞRUSUNU
ALLAH BİLİR)
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİ, RİSALE-İ
NUR'A "GERÇEK KIYMETİNİ" HZ. MEHDİ (A.S.)'IN
VERECEĞİNİ İFADE ETMİŞTİR
Biri, Risale-i Nur'dur.
Biri de, onun bir tercümanı.
Ve Risale-i Nur hakkındaki hüsn-ü zannınız daha fevkinde
Risale-i Nur'a lâyıktır. Çünki Kur'an-ı Hakîm'in bir mu'cizei
maneviyesidir. ÂHİRZAMANDA GELECEK HAZRET-İ
MEHDİ DE ONA O KIYMETİ VERECEK İTİKADINDAYIM.
Üstad'ın bu ifadesi Emirdağ Lahikası'nın el yazmasında
yer almaktadır.
BAZI NUR TALEBELERİNİN RİSALELERDE
DEĞİŞİKLİKLER YAPMALARI NEDENİYLE ÜSTAD'IN
HAYATTA KALAN TALEBELERİ BU KİŞİLERE
BİR İHTAR MEKTUBU YAZMIŞLARDIR
MEKTUBU GÖNDEREN ABİLER:
Mustafa Sungur, Hüsnü, Abdullah, Ahmed Aydemir,
Tillolu Said, Seyyid Salih
Aziz Muhterem Kardeşlerimiz !
Evvela: Bu gelen Ramazan-ı Şerifinizi ve hizmetlerinizi
tebrik ederiz.
Biz Üstadın vasiyetnamesinde yazdığı hayatta kalan varisleri
olarak 27 Ağustos 2008 Çarşamba günü İstanbul'da biraraya
geldik. Nur'un bazı meselelerine ve neşriyata dair hususlar
görüşüldü. Her tarafta kardeşlerimizin kemal-i sadakat ve ciddiyetle
nurlara sarılmalarını kemal-i hürmet, sevinç ve şükranla
yad ettik.
Neşriyata dair bazı hususların nazar-ı dikkate alınmasını
maslahat-ı nuriye namına elzem gördük şöyle ki:
Dahil ve hariçte nurların neşriyatının fevkalhad yayılması
ve nur derslerinin her tarafta okunmasını; Rahmet-i İlahiye'nin
bu millete ve Alem-i İslama bir bayram sevinci yaşattığını görmekte
ve şükranla karşılamaktayız.
Saniyen Risale-i Nur'un dahil ve hariçteki neşriyatında
bazı noktalara dikkat edilmesi lazım geldiği kanaatindeyiz.
Nurlar neşriyatının aynen Üstadımızın zamanında olduğu
gibi yapılması zaruridir ki; sadakatımızı ve Üstadımıza layık
bir talebe olabilme şükranımızı ifa etmiş olalım.
MESELA: ÜSTADIMIZIN BAZI LAHİKA MEKTUPLARINDA
ŞERH VE TASHİH MANASINDA İLAVELER YAPMAK
VE BAZILARINI ÇIKARMAK GİBİ TASARRUFATTA
BULUNMAK SADAKATTAN UZAKLAŞMAKTIR. BU
TAHRİFATI ASLA TASVİB ETMİYORUZ.
Üstadımız, Risale-i Nur'un te'lifinden sonra "BİR HARFİNİ
DE DEĞİŞTİRMEYE ME'ZUN DEĞİLİM", dediği halde
bazı neşriyatların, Üstadımızın bu ikazlarına uymaması ve
tasarruflarda bulunmaları kat'iyyen tasvib edilemez.
Üstadımız, Risale-i Nur'da aynen şöyle buyuruyor, "
Risale-i Nur bu vazifeyi en dehşetli bir zamanda, en lüzumlu
ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda hakaik-ı
Kur'aniye ve İmaniye'nin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli
burhanlarla ispat ediyor" gibi çok beyanlarla nura sadakatımızı
ders verdiği halde.. bazıların bilerek veya bilmeyerek
sahife altına lugat koymaları ve uzun izahlarla İLAVELER VE
ŞERHLER yapmaları sadakatımıza ve Üstadımızın tanzim ve
tertibine muhalefet olduğu malumdur.
Üstadımızın nazarından geçip tasvib ettiği orjinal neşriyatlar
devam etmektedir.
Muhabbet, İhlas ve sadakatımızın devamını Cenab-ı
Hak'tan niyaz ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder